pergola |
~ İt pergola çardak, özellikle üstü sarmaşıkla kaplı koridor şeklinde geçit << Lat pergula [küç.] çatı saçağı, balkon, sundurma < Lat pergere ileri çıkmak, devam etmek +ul° |
|
perhiz |
~ Fa parhīz پرهيز yemekten ve diğer zevklerden sakınma < Fa parhīχtan, parhīz- پرهيختن, پرهيز perhiz etmek << OFa parχişt-, parχēz (birinin) yanında veya etrafında durmak, kulluk etmek, tapmak (Kaynak: D-M sf. 281) |
|
peri |
~ Fa parī/parrī پرى/پرّى bir efsane varlığı, cin << OFa parīk a.a. ~ Ave pairikā- «yanında duran», Zerdüşt inancında iyi ruh, peri < Ave pairi yan, etraf |
|
peridot |
~ İng peridot / Fr péridot bir tür yarı değerli taş, krizolit < ? |
|
periferi |
~ Fr périphérie / İng periphery çevre, etraf, dış kenar ~ EYun periphéreia περιφέρεια çevresini-dolanan < EYun peri+ phérō φέρω taşımak +ia |
|
perikard | ||
peripatetik |
~ Fr peripatetique 1. dolanan, seyyar, 2. Aristoteles'in felsefi ekolüne mensup ~ EYun peripatetikós περιπατετικός a.a. < EYun peri+ patéō πατέω yürümek |
|
peripeti |
~ Fr peripétie öngörülemeyen olay, kaza (özellikle tiyatroda) ~ EYun peripéteia περιπέτια ani ve tam dönüş, tersine dönüş |
|
periskop |
~ Fr périscope denizaltından çevre gözetleme aracı ☼ (İlk kullanım: 1854 E. H. Marié-Davy, Fr. mühendis.) < EYun peri+ skópos σκόπος seyreden |
|
perişan |
~ Fa parēşān پريشان dağınık, dağıtmış < Fa parēşīdan, parēş- پريشيدن, پريش dağıtmak, saçmak +ā(n) |
|
periton |
~ Fr péritone karın zarı ~ EYun peritónaios περιτόναιος bir şeyin etrafına gerili olan (perde) < EYun peri+ teínō τείνω, τον- germek |
|