kandil |
~ Ar ḳandīl قنديل [#ḳndl q.] mum, kandil ~ Aram ḳandīlā קנדילא a.a. ~ Lat candēla a.a. < Lat candēre ışımak, parlamak, yanmak |
|
kanepe |
~ Fr canapé 1. sırtlıklı yatak, 2. bir tür sandviç << Lat conopeum/canopeum cibinlik, cibinlikli veya perdeli yatak ~ EYun kōnōpeîon κωνωπεῖον cibinlik < EYun kōnōps κώνωψ tatarcık +ion |
|
kangal1 |
~ Yun kanχáli καγχάλι ip halkası, kıvrılmış küme << EYun kánχalos κάγχαλος halka, halka şeklinde kapı tokmağı |
|
kangal2 |
< öz Kangal Sivas'ın bir ilçesi <? öz Kaŋlı bir Türk aşireti |
|
kangren |
~ Fr gangrène doku çürümesi ~ EYun gángraina γάγγραινα a.a., buruşma, posaya dönme |
|
kanguru |
[ Tıngır & Sinapian, Istılahat Lugati, 1892] ~ İng kangaroo ☼ (İlk kullanım: 1770 James Cook, İng. kâşif.) ~? Avustral Not: Bir Avustralya yerli dilinde “anlamadım” anlamına gelen bir sözcükten geldiğine ilişkin yaygın rivayet belgelenememiştir. 29.08.2014 |
|
kanı |
< TTü kan- +I(g) |
|
kanıksa|mak |
< TTü kanık kanmış +sA- |
|
kanırt|mak |
< ETü koŋur- sökmek, koparmak +It- |
|
kanıt |
< TTü kan- +Ut |
|
kani |
~ Ar ḳāniˁ قانع [#ḳnˁ fāˁil fa.] yetinen, kanaat getiren < Ar ḳanaˁa قَنَعَ yetindi |
|