kancık |
~ Sogd kançīk [küç.] genç kız ≈ OFa kanīçag [küç.] a.a. ≈ Ave kainyikā a.a. ≈ Sans kanyā́ कन्या a.a. < HAvr *ken- yeni, taze |
|
kançılarya |
~ İt cancelleria mabeyn, sekretarya < Lat cancellarius 1. mahkemede hakimleri halktan ayıran parmaklığın önünde duran görevli, 2. kapı bekçisi, kapıcı < Lat cancelli parmaklık +ari° < Lat canna çubuk, kargı, kamış +ell° |
|
kandidiyazis |
~ İng candidiasis ciltte beyaz leke şeklinde beliren mantar hastalığı, pamukçuk < Lat candidus beyaz < Lat candēre ışımak +id° |
|
kandil |
~ Ar ḳandīl قنديل [#ḳndl q.] mum, kandil ~ Aram ḳandīlā קנדילא a.a. ~ Lat candēla a.a. < Lat candēre ışımak, parlamak, yanmak |
|
kanepe |
~ Fr canapé 1. sırtlıklı yatak, 2. bir tür sandviç << Lat conopeum/canopeum cibinlik, cibinlikli veya perdeli yatak ~ EYun kōnōpeîon κωνωπεῖον cibinlik < EYun kōnōps κώνωψ tatarcık +ion |
|
kangal1 |
[ Kahane & Tietze, The Lingua Franca in the Levant, 1560] ~ Yun kanχáli καγχάλι ip halkası, kıvrılmış küme << EYun kánχalos κάγχαλος halka, halka şeklinde kapı tokmağı 07.09.2017 |
|
kangal2 |
< öz Kangal Sivas'ın bir ilçesi <? öz Kaŋlı bir Türk aşireti |
|
kangren |
~ Fr gangrène doku çürümesi ~ EYun gángraina γάγγραινα a.a., buruşma, posaya dönme |
|
kanguru |
~ İng kangaroo ☼ (İlk kullanım: 1770 James Cook, İng. kâşif.) ~? Avustral |
|
kanı |
< TTü kan- +I(g) |
|
kanıksa|mak |
< TTü kanık kanmış +sA- |
|