kalpak |
<< OTü kabalak keçe külah <? ETü kaba keçe |
|
kalpazan |
~ Fa ḳalbzan قلبزن bozuk (tağşiş edilmiş) para basan § Ar ḳalb قلب bozuk + Fa zan زن vuran, darp eden |
|
kalsedon |
~ Fr chalcédoine / İng chalcedony bir tür yarı değerli kristal ~ Lat chalcedonius a.a. ~ EYun χalkēdōn χαλκηδών a.a. <? öz χalkēdōn Anadolu'da bir kent, Kadıköy |
|
kalsiyum |
~ YLat calcium bir element ☼ (İlk kullanım: 1808 Sir Humphrey Davy, İng. kimyacı.) < Lat calx, calc- kireç veya kireçtaşı (kalsiyum oksit) +ium |
|
kaltaban |
~ Fa kaltabān كلتبان pezevenk, deyyus |
|
kaltak |
KTü: [ Codex Cumanicus, 1303] << OTü kaltak 1. eyer köselesi, 2. ahlaksız adam, deyyus < ETü kalıt- kaldırmak +(g)Ak → kalk- Not: Anlam evrimi açık değildir. 14.09.2017 |
|
kalubela |
~ Ar ḳālū balā قالو بلا «evet dediler», Kuran'a göre Allah'ın 'ben sizin rabbiniz değil miyim?' sorusuna insanların verdiği cevap § Ar ḳālū قالو dediler + Ar balā بلا (olumsuz bir soruya cevaben) evet |
|
kalye |
~ Ar ḳalya(t) قلية [#ḳlw faˁla(t) ] kızartma, tavada kızartılmış yemek < Ar ḳalā yaktı, kızarttı |
|
kalyon |
~ Ven galión [büy.] / İsp galeón 12. yy'dan itibaren Akdeniz'de kullanılan kürekli ve yelkenli büyük gemi < OYun galéa γαλέα bir tür kürekli gemi, trireme < EYun galeós γαλεός mersin veya köpek balığı (Kaynak: DuCG sf. 1:235) |
|
kâm |
~ Fa kām كام sevgi, arzu, zevk ≈ Ave kāma- sevmek << HAvr *kóh₂-mo-s (*kṓ-mo-s) < HAvr *keh₂- (*kā-) sevmek |
|
kama |
<< TTü kakma çivi, özellikle küt başlı çivi |
|