heybe |
~ Ar ḥaḳība(t) حقيبة [#ḥḳb faˁīlā(t) sf. fem.] çanta, yol torbası, dağar < Ar ḥaḳaba حقب sıkıldı, boğuldu |
|
heybet |
~ Ar hayba(t) هيبة [#hyb faˁla(t) msd.] korkma, korkunçluk, azamet < Ar hāba هاب korktu, huşu ve saygı duydu |
|
heyecan |
~ Ar hayacān هيجان [#hyc faˁalān msd.] öfke ve telaşa kapılma, kızışma < Ar hāca هاج toz kaldırdı, öfke veya telaşı kızıştı |
|
heyelan |
~ Ar haylān هَيْلان [#hyl faˁlān msd.] kum döküntüsü < Ar hāla هَالَ kum döküldü, yığıldı |
|
heyet |
~ Ar hayˀa(t) هَيىٔة [#hyA faˁla(t) mr.] biçim, bileşim, organizma, organizasyon < Ar hāˀa هاء derdi, derledi |
|
heyhat | ||
heykel |
~ Ar haykal هيكل [#hykl q.] büyük yapı, abide, anıt, tapınak ~ İbr/Aram hēkāl הכל saray, tapınak ~ Akad ēkallu saray ~ Sumer e-gal büyük ev |
|
heykeltıraş |
§ Ar haykal هيكل anıt + Fa tarāş تراش yontan |
|
heyula |
~ Ar hayūlāˀ هيولاء [#hyl] şekilsiz madde, Aristocu felsefede materia ~ EYun ʰýlē ὕλη 1. tahta, ağaç, 2. hammadde, Aristoteles felsefesinde şekillenmemiş madde, materia |
|
hezar |
~ Fa hazār هزار bin ≈ Ave hazaŋra- a.a. (≈ Sans sahásra सहस्र a.a. ) |
|
hezaren |
~ Ar χayzurān خيزران çit ve hasır yapımında kullanılan bir tür kamış, rattan ≈ Aram χāṣīr חציר bataklık kamışı, pırasa |
|