havlu |
< TTü hav hav, ince tüy veya iplik +lI(g) |
|
havra |
~ İbr χebrah חברה cemaat, içtima < İbr #χbr חבר bir araya gelme, birlikte olma, birleşme |
|
havsala |
~ Ar ḥawṣala(t) حَوْصَلة [#ḥṣl fawˁala(t) ] kursak, kuş midesi, (mec.) kavrayış, algı < Ar ḥaṣala حَصَلَ 1. elde edildi, 2. (at) taş ve toprak yuttu |
|
havuç |
~ Fa havīc/havic هویج kökü yenen malum sebze |
|
havut |
"deve semeri" [ Lugat-i Halimi, 1476] ~ Fa hawid/ḥawīd هود/حويد deve semeri, yük için deve hörgücüne sarılan bez ~? Ar ḥawiyya(t) حويّة [#ḥwy faˁīla(t) ] 1. bağırsak, bağırsak burması, 2. deve hörgücüne sarılan bez < Ar ḥawā topladı, ördü → havi Not: Türkmence hovut, Kazakça avıt "deve semeri" biçimleri görülür. Karş. hamut. • Anadolu ağızlarında "yalak, havuz" anlamında kullanılan havıt Arapça hawḍ "havz" sözcüğünün varyantı olup başka sözcüktür. Benzer sözcükler: havutçu 14.11.2019 |
|
havuz |
~ Ar ḥawḍ حوض [#ḥwḍ faˁl ] su birikintisi, havuz, sarnıç |
|
havva |
~ Ar ḥawwāˀ حوّاء Adem'in eşi, kadın ~ İbr ḥawwāh חַוָּה a.a. ≈ İbr ḥayyāh חַיָּה [#ḥyh] canlı, yaşayan |
|
havya |
~ Ar hāwiya(t) هاويّة [#hwy fāˁila(t) ] uçurum, dipsiz kuyu, cehennem < Ar hawā هوا düştü, uçtu |
|
havyar |
~? Fa χāye-vār yumurtalı, «yumurta taşıyan» << OFa χāyag-bār |
|
havza |
~ Ar ḥawza(t) حوزة [#ḥwz faˁla(t) mr.] 1. mülk, varlık, 2. bir şeyin sınırları içinde olan < Ar ḥāza حاز elde etti, tuttu, sahip oldu |
|
hay |
: ünl ilgi, kaygı, dilek, üzüntü ünlemi |
|