havas |
~ Ar χawāṣṣ خَوَاصّ [#χṣṣ fawāˁil çoğ.] özel olanlar, seçkinler, elitler < Ar χāṣṣ خَاصّ [t.] seçkin |
|
havf |
~ Ar χawf خوف [#χwf faˁl msd.] korku < Ar χāfa خاف korktu |
|
havi |
~ Ar ḥāwi حاوٍ [#ḥwy fāˁil fa.] toplayan, kapsayan, içeren < Ar ḥawā حوا topladı |
|
havil |
~ Ar hawl هول [#hwl faˁl msd.] korkma, korku < Ar hāla هَالَ korkuttu |
|
havlıcan |
~ Fa χāvlincān خاولنجان kökü kulunç tedavisinde kullanılan bir bitki, topalak, galanga ~ Sans kulaŋça कुलञ्ज a.a. |
|
havlu |
TTü: [ Evliya Çelebi, Seyahatname, 1665] < TTü hav hav, ince tüy veya iplik +lI(g) → hav1 Not: Küçük ses uyumu uyarınca havlı şekline evrilmesi gerekirken arkaik ses düzenini koruması, daha 17. yy'da sözcüğün bağımsız ad olarak algılandığını gösterir. Benzer sözcükler: havlu atmak, kâğıt havlu 12.08.2017 |
|
havra |
~ İbr χebrah חברה cemaat, içtima < İbr #χbr חבר bir araya gelme, birlikte olma, birleşme |
|
havsala |
~ Ar ḥawṣala(t) حَوْصَلة [#ḥṣl fawˁala(t) ] kursak, kuş midesi, (mec.) kavrayış, algı < Ar ḥaṣala حَصَلَ 1. elde edildi, 2. (at) taş ve toprak yuttu |
|
havuç |
~ Fa havīc/havic هویج kökü yenen malum sebze |
|
havut |
~ Fa hawid/ḥawīd هود/حويد deve semeri, yük için deve hörgücüne sarılan bez ~? Ar ḥawiyya(t) حويّة [#ḥwy faˁīla(t) ] 1. bağırsak, bağırsak burması, 2. deve hörgücüne sarılan bez < Ar ḥawā topladı, ördü |
|
havuz |
~ Ar ḥawḍ حوض [#ḥwḍ faˁl ] su birikintisi, havuz, sarnıç |
|